İngilizce içindeki you ne anlama geliyor?

İngilizce'deki you kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte you'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki you kelimesi sen, siz, seni, size, sizlere, siz, siz, sizler, siz, istediğin kadar çok/sık, bildiğin gibi, istediğin şekilde, laf aramızda, söz aramızda, (hapşırınca) çok yaşa, Allah razı olsun, zor bir işi olmak, hadi canım, hadi ya, elinden geleni yapmak, ne istiyorsan onu yap, nasıl istersen, nasıl isterseniz, elinden geleni yapmak, elinden gelenin en iyisini yapmak, istediğini yap, ne istersen onu yap, hadi canım sen de, hak ettiğini almak, layığını bulmak, Allah'a emanet ol, merhabalar, aferin, aferin sana, sağlıklı, al, işte, şerefine/şerefinize, nasıl gidiyor, nasılsın/nasılsınız, nasılsın/nasılsınız, nasılsınız, zor durum, güç durum, senden nefret ediyorum, senden hoşlanıyorum, seni seviyorum, sana aşığım, seni çok seviyorum, seni özlüyorum, sana ihtiyacım var, seni istiyorum, seni arzuluyorum, seni özleyeceğim, lütfen artık, lütfen, istersen, isterseniz, eğer istersen/isterseniz, şayet isterseniz/istersen, meraktan çatlatmak, meraktan öldürmek, sözünde doğru olmak, gerçi, seni özlüyorum, tanıştığımıza memnun oldum, çekil git, defol, hadi git artık, kontörlü hat, anında öde, anında ödemek, tanıştığımıza memnun oldum, siktir git, görüşmek üzere, görüşürüz, görüşmek üzere, yarın görüşürüz, şimdilik hoşça kal, ayıp sana, teşekkür ederim, sağol, sağolun, teşekkürler, teşekkür ederim, sağol, sağolun, teşekkürler, teşekkür ederim, sağol, sağolun, teşekkür etme, teşekkür, hepinize teşekkür ederim, ikinize de teşekkür ederim, şimdiden teşekkürler, çok teşekkürler, çok teşekkür ederim, çok teşekkürler, teşekkür mektubu, al işte, aferin, aklım sende, ne iş yapıyorsun, ve başkaları/benzeri, keşke burada olsaydın, hepiniz, tabii ki, emin olabilirsin, çok haklısın, bence de öyle, sizler, yani, anlarsın ya, söylenmesi gerekeni söyledin, anlarsın ya, -ersin, -arsın, -ursun, -ürsün, -ırsın, -irsin, -miştin, -muştun, -müştün, -mıştın, -eceksin, -eceksiniz, sensin, sizsiniz, bana mı anlatıyorsun, ben zaten biliyorum, bir şey değil, -mışsın anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

you kelimesinin anlamı

sen

pronoun (second person singular: subject)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You should eat your green beans.
ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Sen de bizimle sinemaya gelecek misin?

siz

pronoun (second person plural: subject)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Children, you should eat your green beans.
ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Arkadaşlar, bu partiye siz de davetlisiniz.

seni

pronoun (second person singular: direct object)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
I love you.
Seni seviyorum.

size, sizlere

pronoun (second person plural, object)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Thank you for coming. Everyone please exit on your right.
Sizi gerçekten de çok seviyoruz.

siz

pronoun (one, everyone) (herkes anlamında)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Well, you never should swim after eating.
Yemek yedikten hemen sonra kesinlikle yüzmemeniz gerekir.

siz

pronoun (informal (anyone)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Some insects are so small you can't see them, but they still bite.

sizler

pronoun (emphatic address to more than one person)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You boys can't run very fast, can you?

siz

pronoun (direct address to one person)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
You, Mister Rogers, come over here right now!

istediğin kadar çok/sık

adverb (informal (whenever you wish)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Come and visit me as often as you like.

bildiğin gibi

expression (you are already aware)

As you know, the building will be demolished on Saturday.

istediğin şekilde

adverb (certainly, of course)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We will be sure to arrange everything as you wish.

laf aramızda, söz aramızda

adverb (confidentially, in confidence)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Between you and me, I think Stella has fallen in love with him.

(hapşırınca) çok yaşa

interjection (said when [sb] sneezes)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Bless you!" said Suzie when I sneezed.

Allah razı olsun

interjection (gratitude, affection)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Bless you for helping us in our hour of need.

zor bir işi olmak

verbal expression (informal, figurative (have a hard task ahead)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The house Joe and Maggie have bought needs a lot of renovation; they certainly have their work cut out for them.

hadi canım, hadi ya

interjection (US (I am astonished)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

elinden geleni yapmak

verbal expression (try hard)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I did all I could to catch the train, but it was too late.

ne istiyorsan onu yap, nasıl istersen, nasıl isterseniz

verbal expression (do whatever you wish to do)

After you've finished that task you may do as you please.

elinden geleni yapmak

verbal expression (try your hardest to achieve [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Choosing a university is an important decision, so make sure you do everything you can to get it right.

elinden gelenin en iyisini yapmak

verbal expression (try your hardest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Just do the best you can. That's all anybody could ask for.

istediğini yap, ne istersen onu yap

verbal expression (do whatever you wish to do)

Since you've finished your work, do what you like for the rest of the day.

hadi canım sen de

interjection (UK, informal (expressing disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Brett really said that? Get along with you!

hak ettiğini almak

verbal expression (for good actions)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you follow the rules and obey all guidelines, you will get what you deserve.

layığını bulmak

verbal expression (for bad actions)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you deliberately break the rules and disregard authority, you will get what you deserve.

Allah'a emanet ol

interjection (Christian well-wish)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
God bless you and keep you safe, my child.

merhabalar

interjection (formal (salutation)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Good day to you!" shouted Jenkins from across the street.

aferin, aferin sana

interjection (well done!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You have lost 10 pounds already? Good for you!

sağlıklı

adjective (healthful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Eating plenty of fruits and vegetables is good for you.

al

interjection (when offering [sth] needed)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"I broke a nail but I don't have an emery board." "Here you are - use mine."

işte

interjection (informal (this is what you need)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Was it you who ordered the steak, sir? Here you go.

şerefine/şerefinize

interjection (informal (toast)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Cheers, here's to you!

nasıl gidiyor, nasılsın/nasılsınız

expression (informal (greeting)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"How are you doing?" "Not too bad, how about you?"

nasılsın/nasılsınız

expression (greeting)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hello Phil, how are you? Good to see you again.

nasılsınız

expression (formal (Pleased to meet you.) (resmi dil)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
How do you do? I'm delighted to meet you.

zor durum, güç durum

noun (informal, dated (difficult situation)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Well that was certainly a fine how-do-you-do wasn't it?

senden nefret ediyorum

interjection (I dislike you intensely)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
This is not love! I hate you!

senden hoşlanıyorum

interjection (I find you appealing)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I like you. You seem like such a nice person.

seni seviyorum

interjection (declaration of strong affection)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I love you, Mom!

sana aşığım

interjection (declaration of strong romantic feelings)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I love you and I want to spend the rest of my life with you.

seni çok seviyorum

interjection (great affection)

I love you so much that I can't stand to be apart from you.

seni özlüyorum

interjection (I feel your absence)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I miss you, my darling. Come home soon.

sana ihtiyacım var

interjection (I am dependent on you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
John, I don't just love you, I need you!

seni istiyorum, seni arzuluyorum

interjection (informal (I am sexually attracted to you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I want you. Let's leave this party and go back to my place.

seni özleyeceğim

interjection (I will feel your absence)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Goodbye, son. I'll miss you.

lütfen artık

expression (ironic (expressing mild outrage) (hafif kızgınlık ifadesi)

And then, if you please, he actually asked me if I had any grandchildren! I'm only 32!

lütfen

expression (polite request)

Come this way, if you please. Take a seat, if you please.

istersen, isterseniz

adverb (as you please)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I can lend you some money if you want.

eğer istersen/isterseniz, şayet isterseniz/istersen

adverb (as you please, it's your choice)

We can always postpone the meet-up for another time, if you wish - it's up to you.

meraktan çatlatmak, meraktan öldürmek

verbal expression (informal (be unpredictable)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The novel is a murder mystery that will keep you guessing until the very end.

sözünde doğru olmak

verbal expression (speak sincerely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Does he mean what he says, or is he just making an empty promise?

gerçi

interjection (informal (although, having said that)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
The meal was fantastic -- expensive, mind you! He can be very disorganized. Mind you, I'm no better.

seni özlüyorum

interjection (informal (I miss you)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

tanıştığımıza memnun oldum

interjection (informal (pleased to make your acquaintance)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Nice to meet you! Your brother has told me so much about you.

çekil git, defol

interjection (informal (leave, go now)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Off with you, children! It's time for you all to go home!

hadi git artık

interjection (please leave)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's almost time for school--off you go.

kontörlü hat

noun (prepaid mobile phone use) (cep telefonu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

anında öde

adjective (debts paid as they are incurred) (borç ödeme yöntemi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

anında ödemek

verbal expression (pay debts as they are incurred)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

tanıştığımıza memnun oldum

interjection (greeting)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Pleased to meet you, Mr Green; I trust you had a good journey?

siktir git

interjection (slang, vulgar (expressing contempt) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
“Hey buddy, screw you,” said the drunk.

görüşmek üzere

interjection (informal (goodbye until we meet again)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I have to go now - see you again soon!

görüşürüz, görüşmek üzere

interjection (informal (goodbye for now)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
See you soon, Edna!

yarın görüşürüz

interjection (informal (goodbye until tomorrow)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

şimdilik hoşça kal

interjection (informal (Goodbye for now!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

ayıp sana

interjection (expressing disapproval)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Shame on you! - you tracked mud all over my nice clean floor.

teşekkür ederim, sağol, sağolun

interjection (expression of gratitude)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Thank you! I liked the gift.
Hediyeyi çok beğendim. Teşekkür ederim!

teşekkürler, teşekkür ederim, sağol, sağolun

interjection (gratitude for [sth])

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Thank you for the box of chocolates.

teşekkürler, teşekkür ederim, sağol, sağolun

interjection (gratitude for [sth] done) (yapılan bir şey için)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Thank you for helping me with my homework.

teşekkür etme

noun (expression of gratitude)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Don't forget to say your thank-yous before you leave.

teşekkür

noun (message of thanks)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She sent a thank-you for the wedding gifts.
Düğün hediyesi için arkadaşına bir teşekkür mektubu yolladı.

hepinize teşekkür ederim

interjection (gratitude to a group)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

ikinize de teşekkür ederim

interjection (gratitude to two people)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

şimdiden teşekkürler

interjection (formal (expressing a polite request)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

çok teşekkürler

interjection (expressing sincere thanks)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Thank you kindly for shoveling the snow from my walkway.

çok teşekkür ederim

interjection (Many thanks)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

çok teşekkürler

interjection (many thanks)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Thank you very much; you've been very helpful.

teşekkür mektubu

noun (letter expressing gratitude)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Don't forget to send them a thank-you letter.

al işte

expression (just as expected)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
There you go; I knew the cat wouldn't come when you called his name.

aferin

expression (good job)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
There you go! I knew you could do it!

aklım sende

expression (expressing compassion)

Thinking of you in your time of sorrow.

ne iş yapıyorsun

expression (What is your job?)

ve başkaları/benzeri

noun (slang (the rest, et cetera)

My junk drawer's full of paper clips, old photos, sunglasses, and what have you.

keşke burada olsaydın

expression (written (message written on a postcard)

hepiniz

pronoun (all of you: you, plural)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
How are you all doing tonight?

tabii ki

interjection (informal (emphatic yes)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
“Are you going to the game tonight?” "You bet!"

emin olabilirsin

interjection (informal (that is certain)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Whatever the government does will cost us money -- you can bet on it!

çok haklısın, bence de öyle

interjection (slang (yes: emphatically)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
“This new gadget's just brilliant.” “You can say that again!”

sizler

pronoun (informal, esp US (you, plural)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
How come you guys never wait for me after class?

yani

interjection (informal (filler)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

anlarsın ya

interjection (informal (seeking agreement, understanding)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

söylenmesi gerekeni söyledin

noun (US, informal (expressing agreement)

anlarsın ya

expression (please understand)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I need money to buy new shoes, you see.

-ersin, -arsın, -ursun, -ürsün, -ırsın, -irsin

contraction (colloquial, abbreviation (you would)

You'd be silly to quit such a great job.
Böyle iyi bir işten ayrılırsan aptallık edersin.

-miştin, -muştun, -müştün, -mıştın

contraction (colloquial, abbreviation (you had)

When I first met you, you'd just graduated from university.
Seninle ilk tanıştığımızda üniversiteden yeni mezun olmuştun.

-eceksin, -eceksiniz

contraction (colloquial, abbreviation (you will)

If you turn down this job offer, you'll regret it.

sensin, sizsiniz

contraction (colloquial, abbreviation (you are) (gündelik dil)

You're so funny! I can't believe you're 50; you look so young!

bana mı anlatıyorsun, ben zaten biliyorum

interjection (slang (I know, I'm well aware)

“Petrol's so expensive these days!” “You're telling me!”

bir şey değil

interjection (colloquial (response to thanks)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
When someone thanks you, the proper response is to say "you're welcome".

-mışsın

contraction (colloquial, abbreviation (you have)

Tell me what you've done. You've such lovely eyes.

İngilizce öğrenelim

Artık you'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

you ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.