İngilizce içindeki touching ne anlama geliyor?
İngilizce'deki touching kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte touching'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki touching kelimesi dokunaklı, acıklı, ilişkin, hakkında, -ile ilgili, -e dair, dokunma, dokunmak, değmek, dokunmak, ellemek, duygulandırmak, etkilemek, dokunuş, temas, üslup, stil, beceri, yetenek, kabiliyet, dokunma duyusu, dokunuş, iletişim, irtibat, farkındalık, üslup, tarz, darbe, ayrıntı, detay, para isteme, az miktar, değmek, değmek, dokunmak, değdirmek, boy ölçüşmek, ulaşmak, erişmek, el sürmek, dokunmak, yemek, bahsetmek, ilgilendirmek, alakadar etmek, para sızdırmak, teğet geçmek, hafif zarar vermek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
touching kelimesinin anlamı
dokunaklı, acıklıadjective (emotionally affecting) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There's a touching scene at the end when the lovers say goodbye. |
ilişkin, hakkında, -ile ilgili, -e dairpreposition (regarding) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) So far we've heard nothing touching the cost of the mission. |
dokunmanoun (act of touching) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You can look at the animals, but remember – no touching! |
dokunmak, değmektransitive verb (enter into contact with) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He touched her shoulder. Omzuna dokundu. |
dokunmak, ellemektransitive verb (feel with the hands, etc.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She touched the blouse to feel its fabric. Ne tür bir kumaştan yapıldığını anlamak için bluzu elledi (or: bluza dokundu). |
duygulandırmak, etkilemektransitive verb (move emotionally) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She was touched by the woman's life story. Kadının hayat hikâyesi onu çok duygulandırdı. |
dokunuş, temasnoun (contact) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His touch comforted him. Dokunuşu onu rahatlattı. |
üslup, stilnoun (figurative (style) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The designer from Milan added an Italian touch to the room. Milanolu tasarımcı, dekorasyonunu yaptığı odaya İtalyan stilini getirdi. |
beceri, yetenek, kabiliyetnoun (skill) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He has a good touch with the football. Futbola karşı yeteneği vardır. |
dokunma duyusunoun (sense) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He has no sense of touch in his fingers. |
dokunuşnoun (sensation, the way [sth] feels) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Many people like the touch of silk. |
iletişim, irtibatnoun (communication) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I need to get in touch with him. Let me phone him now. |
farkındalıknoun (awareness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The leader has lost touch with popular will. |
üslup, tarznoun (figurative (manner) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She has a nice touch with the customers that they appreciate. |
darbenoun (stroke of a pencil, etc.) (kalem, fırça, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The penman put a bold touch on every serif. |
ayrıntı, detaynoun (figurative (detail) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They have added some nice touches to this kitchen. Look at those details. |
para istemenoun (US, informal, figurative (request for money) (birisinden) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That was a touch for five thousand dollars! How rich does he think I am? |
az miktarnoun (small amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) John is staying home from work today because he has a touch of fever. |
değmekintransitive verb (be in contact) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The two tables touched. |
değmek, dokunmaktransitive verb (be in contact with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The table touches the wall. |
değdirmektransitive verb (bring into contact) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Move the sofa back so it touches the wall. |
boy ölçüşmektransitive verb (figurative (rival) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She can't touch you for efficiency. You are so reliable. |
ulaşmak, erişmektransitive verb (figurative (reach) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I asked him to talk to me about his problems, but wasn't able to touch him. |
el sürmek, dokunmaktransitive verb (harm) (zarar vermek) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't you touch her or I will kill you! |
yemektransitive verb (eat) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The child hadn't touched his food. |
bahsetmektransitive verb (cover, deal with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This article doesn't touch the problems in Sudan. |
ilgilendirmek, alakadar etmektransitive verb (concern, affect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't worry. This matter doesn't touch you. |
para sızdırmaktransitive verb (borrow money from) (birisinden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He touched me for twenty pounds yesterday. |
teğet geçmektransitive verb (be a tangent to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The line touches the circle at point "A". |
hafif zarar vermektransitive verb (damage slightly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The flowers have been touched by the frost. |
İngilizce öğrenelim
Artık touching'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
touching ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.