İngilizce içindeki letting ne anlama geliyor?
İngilizce'deki letting kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte letting'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki letting kelimesi izin vermek, müsaade etmek, izin vermek, let, kiraya vermek, hayal kırıklığına uğratmak, sarkıtmak, uzatmak, havasını boşaltmak, salıvermek, muaf tutmak, ateşlemek, çaktırmak, çıkmasına izin vermek, serbest bırakmak, genişletmek, salmak, ağzından kaçırmak, dağılmak, hafiflemek, durmak, şöyle dursun, rahat bırakmak, geçmişi unut, hayal kırıklığına uğramış, hayal kırıklığına uğratılmış, bırakmak, bırakmak, serbest bırakmak, işten çıkarmak, oluruna bırakmak, içeri almak, bırak, oluruna bırak, bilgi vermek, haber vermek, serbest bırakmak, izin vermek, haberim olsun, hafif ceza vermek, öfkesini çıkarmak, deşarj olmak, kiralamak, sırrı açıklamak, son vermek, sıkıntı vermeyi bırakmak, hakkında konuşmayı bırakmak, hafifleme, süt gelme, haydi, haydi gelin (yapalım/edelim, vb.), oldu, tamam, peki, gidelim, hadi gidelim, diyelim ki, hayal kırıklığı, düş kırıklığı, hafifleme, hoşgörülü olmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
letting kelimesinin anlamı
izin vermek, müsaade etmektransitive verb (allow) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My wife let me go out with the guys last night. Eşim arkadaşlarımla çıkmama sesini çıkarmadı. |
izin vermektransitive verb (allow to pass) (geçmesine, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let the waiter through. |
letnoun (tennis serve) (tenis) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His first serve was a let. |
kiraya vermektransitive verb (UK (lease, rent) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He let the apartment for $1000 per month. |
hayal kırıklığına uğratmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (disappoint, fail) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You had better get straight A's in school -- don't let me down! |
sarkıtmakphrasal verb, transitive, separable (lower gradually) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The girl let down a rope and her boyfriend climbed up into her room. |
uzatmakphrasal verb, transitive, separable (clothing: lengthen at hem) (giysi, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The seamstress let down the skirt so that it fell to just below Sally's knee. |
havasını boşaltmakphrasal verb, transitive, separable (UK (release air from: tire, etc) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When Jim's car would not start, he discovered that someone had let down his front tyres. |
salıvermekphrasal verb, transitive, separable (informal (find [sb] not guilty) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The man was charged with assault, but the judge let him off due to insufficient evidence. |
muaf tutmakphrasal verb, transitive, separable (excuse [sb] from a duty, job) (görevden, işten) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ian's boss let him off for a couple of hours to visit his mother in hospital. |
ateşlemekphrasal verb, transitive, inseparable (fire: explosive, gun, etc.) (silah) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It is against the law to let off fireworks in the street. |
çaktırmakphrasal verb, intransitive (informal (reveal or indicate) (argo) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) John tried his best not to let on about Jane's surprise party. I was upset, but did not let on. |
çıkmasına izin vermekphrasal verb, transitive, separable (allow to exit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't forget to let the cat out before you lock up for the night! |
serbest bırakmakphrasal verb, transitive, separable (free from captivity) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The government finally let out the political prisoners. |
genişletmekphrasal verb, transitive, separable (clothing: make larger) (giysi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Could you let out the waistband of these trousers, please? I seem to have put on some weight since I last wore them. |
salmakphrasal verb, transitive, inseparable (emit, utter) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Anna let out a scream when the cat jumped onto her out of nowhere. |
ağzından kaçırmakphrasal verb, transitive, separable (informal (reveal accidentally) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll get in trouble if you let out the secret. |
dağılmakphrasal verb, intransitive (US (school, etc.: allow to leave) (okul) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) School lets out at 3 o'clock. |
hafiflemekphrasal verb, intransitive (ease off, lessen) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The heavy rain let up after four hours of incessant downpour. |
durmakphrasal verb, intransitive (stop, cease) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Emily is always moaning about her boyfriend—she never lets up! |
şöyle dursunconjunction (much less) I can't even fit into the medium size, let alone the small size. |
rahat bırakmak(not bother [sb]) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let your sister alone; can't you see she's trying to do her homework! |
geçmişi unutverbal expression (disregard past differences) We decided to let bygones be bygones and forget about our past differences. |
hayal kırıklığına uğramışadjective (disappointed, failed) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She felt let down when no one came to her party. |
hayal kırıklığına uğratılmışexpression (disappointed, failed) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Alicia feels let down by her best friend, who always says she's too busy to spend time with her. |
bırakmakverbal expression (release hold) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I could hold the rope no longer and had to let go. |
bırakmakverbal expression (release hold on) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let go of me, you bully! |
serbest bırakmakverbal expression (free) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They agreed to let all the hostages go. |
işten çıkarmakverbal expression (informal (dismiss from job) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The boss had no choice but to let ten of his employees go. |
oluruna bırakmakverbal expression (informal, figurative (stop pursuing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We've decided to let the matter go. |
içeri almak(allow to enter) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) There's someone at the door asking for you - should I let him in? |
bırak, oluruna bırakinterjection (don't try to change it) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You shouldn't get involved in their quarrel - just let it be. |
bilgi vermekverbal expression (inform) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We'll let you know our decision after the meeting. |
haber vermekverbal expression (notify, warn) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please let me know when you are going to the market, so I can send my brother along to help you. |
serbest bırakmak(set free, release) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He let his dogs loose on my lawn and they made such a mess! |
izin vermekverbal expression (informal (allow to use freely) (serbestçe kullanımına) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We should never have let the kids loose on the computer! |
haberim olsuninterjection (tell me) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Can you come to my party? Let me know! |
hafif ceza vermekverbal expression (informal (not punish severely) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The police caught Alfie tagging a wall, but let him off with a stern warning. |
öfkesini çıkarmakverbal expression (figurative (vent emotions or anger) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I was annoyed and wanted to let off steam. I called my boyfriend and he let me blow off steam for an hour. |
deşarj olmakverbal expression (slang, figurative (release energy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) There was a play area where the kids could let off steam. |
kiralamak(UK (lease, rent) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Anya lets out her house to students during term time. |
sırrı açıklamakverbal expression (figurative, informal (reveal the secret) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Thanks for letting the cat out of the bag about me being pregnant. |
son vermekverbal expression (stop doing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The strikers have stated that they will not be letting up on their campaign of action. |
sıkıntı vermeyi bırakmakverbal expression (stop making difficulties for [sb]) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The boss has just given Charlie another pile of work; she never lets up on him. |
hakkında konuşmayı bırakmakverbal expression (subject: stop talking about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Matt was late home on Friday night and his wife still hasn't let up about it. |
hafiflemenoun (easing off, lessening) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There has been no let-up in the rain since yesterday. |
süt gelmenoun (release of breast milk) (göğüslerden) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
haydi, haydi gelin (yapalım/edelim, vb.)contraction (abbreviation (suggestion: let us) Let's stay in and just watch a video. |
oldu, tamam, pekiinterjection (UK (agreement: OK) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Shall we try the new Chinese restaurant?" "Yes, let's!" |
gidelim, hadi gideliminterjection (informal (let us go) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Let's go to town and do some shopping! Are you ready to leave? Let's go. |
diyelim kiinterjection (informal (supposing that, imagine) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Let's say we don't make a profit this quarter. What can we change in order to become profitable? |
hayal kırıklığı, düş kırıklığınoun (informal (disappointment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The bad news was a letdown. |
hafiflemenoun (informal (respite, relief) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's been raining without letup for weeks. |
hoşgörülü olmakverbal expression (be tolerant of others) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Those two men used to fight a lot, but now they have decided to live and let live. |
İngilizce öğrenelim
Artık letting'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
letting ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.