İngilizce içindeki pick a quarrel ne anlama geliyor?
İngilizce'deki pick a quarrel kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte pick a quarrel'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki pick a quarrel kelimesi seçim yapmak, seçmek, toplamak, (eti kemikten) sıyırmak, kemik sıyırmak, temizlemek, çıkartmak, seçim, seçme, seçim, kazma, gitar penası, pena, kürdan, perdeleme, yavaş ve isteksizce yemek, çalmak, kazmak, açmak, kusur bulmak, birer birer vurmak, sataşmak, seçmek, seçmek, teşhis etmek, arasından seçmek, arabayla almak, almak, yerden almak, tavlamak, iyileşmek, açmak, edinmek, öğrenmek, yavaş yavaş öğrenmek, tespit etmek, fark etmek, farkına varmak, değinmek, kendi eliyle seçmek, seçici olmak, seçip almak, -e tercih etmek, kilidi (maymuncukla, vb.) açmak, enerji veren şey, kamyonet, kamyonet anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
pick a quarrel kelimesinin anlamı
seçim yapmakintransitive verb (choose) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I have so many favourites, it's hard to pick. |
seçmektransitive verb (choose) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Brenda has to pick her favourite flavour of ice cream. Hülya, en sevdiği dondurma çeşidini seçmek zorunda. |
toplamaktransitive verb (flowers, etc.) (çiçek, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Charlie likes to pick flowers for his girlfriend. Akın, kız arkadaşı için çiçek toplamaktan hoşlanır. |
(eti kemikten) sıyırmak, kemik sıyırmaktransitive verb (remove meat from a bone) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The hyenas picked the bones clean. Sırtlanlar, kemikleri güzelce sıyırdılar. |
temizlemektransitive verb (remove matter from, clean) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Doug had to pick thorns out of his trousers. |
çıkartmaktransitive verb (a fight, a quarrel: provoke) (kavga, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) David always picks fights at school. |
seçim, seçmenoun (turn to choose) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The home team has the first pick. İlk seçme hakkı ev sahibi takıma aittir. |
seçimnoun (selection made) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That wouldn't be everyone's pick, but I guess you know what you like. |
kazmanoun (tool) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He used a pick to remove a chunk of rock from the cliff face. |
gitar penası, penanoun (guitar plectrum) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Alex strummed his guitar with a pick. |
kürdannoun (toothpick) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The dentist used a pick to clean the teeth. |
perdelemenoun (US (basketball screen) (basketbol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The guard used a pick to stop the forward. |
yavaş ve isteksizce yemekintransitive verb (eat slowly and half-heartedly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Are you going to eat, or just pick? |
çalmaktransitive verb (pluck a musical instrument) (çalgı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My uncle picks a banjo. |
kazmaktransitive verb (break apart with a pick) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He picked the rock carefully in order to remove the fossil. |
açmaktransitive verb (lock: unlock) (kilit, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cat burglar picked the lock. |
kusur bulmakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (find fault with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Her mother was always picking at her about her appearance. |
birer birer vurmakphrasal verb, transitive, separable (slang (kill one by one) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The police sniper picked off the bank robbers one by one. |
sataşmakphrasal verb, transitive, inseparable (harass, bully [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please don't pick on me because I'm small! |
seçmekphrasal verb, transitive, separable (choose) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They've gone to pick out her engagement ring. |
seçmekphrasal verb, transitive, separable (select) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The professor picked Ken out as his research assistant. |
teşhis etmekphrasal verb, transitive, separable (identify) (kimliğini, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The woman picked out the thief in an identity parade. |
arasından seçmekphrasal verb, transitive, inseparable (choose from among) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Mrs. Arnolds picked over the barrel of apples to find the juiciest ones. |
arabayla almakphrasal verb, transitive, separable (collect in vehicle) (birisini bir yerden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll pick up the kids from school today. |
almakphrasal verb, transitive, separable (fetch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Could you pick up my prescription on your way past the chemist? |
yerden almakphrasal verb, transitive, separable (grasp, lift) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I picked up the book which had fallen onto the floor. |
tavlamakphrasal verb, transitive, separable (figurative, slang (seduce) (argo) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lisa picked some guy up in a bar last night. |
iyileşmekphrasal verb, intransitive (informal (improve) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We hope that sales will pick up next month. |
açmakphrasal verb, intransitive (informal (answer phone call) (telefonu) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I let the phone ring for ages but he didn't pick up. |
edinmekphrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (acquire: a habit, mannerism) (huy, alışkanlık, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Maria was worried that her son was picking up some bad habits from the other boys at school. |
öğrenmekphrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (learn: a language, skill) (lisan, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My brother is so good at languages, he picked up French in a week. |
yavaş yavaş öğrenmekphrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (learn over time, bit by bit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Andy picked up his cookery skills while working in his father's restaurant. |
tespit etmekphrasal verb, transitive, separable (detect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The security scanner picked up something strange. |
fark etmek, farkına varmak(informal (detect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I made an error in my calculations, but nobody picked up on it. |
değinmek(talk about: [sth] mentioned) (bir konuya, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Denise picked up on Laura's comment about working mothers. |
kendi eliyle seçmektransitive verb (select personally) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The manager handpicked Charlotte for the position because of her extensive experience. |
seçici olmakverbal expression (informal (be fussy) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Salad bars allow customers to pick and choose from a wide selection of vegetables. |
seçip almakverbal expression (take [sth] selectively, not in its entirety) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-e tercih etmek(choose [sth/sb] over [sth/sb] else) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I still don't understand why she picked him over me. |
kilidi (maymuncukla, vb.) açmakverbal expression (unlock [sth] without a key) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The thieves picked the lock on the door to get inside the house. |
enerji veren şeynoun (informal ([sth] that makes you feel better) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When I need a little pick-me-up, I eat one of my favorite candy bars. |
kamyonetnoun (US (small open-backed truck) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The man gave us a ride in the back of his pickup. |
kamyonetnoun (small open-back truck) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My new pickup truck is painted bright yellow. |
İngilizce öğrenelim
Artık pick a quarrel'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
pick a quarrel ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.