İngilizce içindeki but why ne anlama geliyor?

İngilizce'deki but why kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte but why'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki but why kelimesi ama, fakat, lâkin, başka, dışında, -den başka, hariç, değil, sadece, yalnızca, -den başka, yok ki, ama, itiraz, (biri, vb.) dışında hepsi, -den başka hepsi, neredeyse hepsini, neredeyse, hariç hiç biri, haricinde her şeyi, ile hiç alakası olmayan, olmasa, (birşeyi) yapmadan edememek, son olarak, sadece, yavaş ama emin adımlarla, rağmen, bile olsa, yine de anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

but why kelimesinin anlamı

ama, fakat, lâkin

conjunction (yet)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
I may be old, but I can still ride a bike.
Yaşlı olabilirim ama hâlâ bisiklete binebiliyorum.

başka, dışında

conjunction (except)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
He ate all the biscuits but one.

-den başka, hariç

preposition (except for)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Nobody did anything but me.
Benden başka hiç kimse bu konuda birşey yapmadı.

değil

conjunction (on the contrary)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
I asked not for a salad, but for soup. He's not a violinist but a cellist.

sadece, yalnızca

adverb (literary (only)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She is but a child.

-den başka

conjunction (literary (otherwise than)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
I cannot but agree with what you say.

yok ki

conjunction (formal (doubt that) (şüphe, vb.)

There is no doubt but that he is the best person on the team.

ama

conjunction (used as intensifier) (vurgulayıcı olarak)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
There was nothing good on TV, but nothing!

itiraz

noun (objection)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You're going to bed now, and I don't want to hear any buts!

(biri, vb.) dışında hepsi, -den başka hepsi

preposition (everyone except)

All but one of her students passed the exam.

neredeyse hepsini

adverb (with verb: almost completely)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
You've all but polished off that cake.

neredeyse

adverb (with adjective: nearly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The rain is all but finished now.

hariç hiç biri

adverb (not at all)

His new novel is anything but dull.

haricinde her şeyi

adverb (anything except)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I'll do anything but wash windows.

ile hiç alakası olmayan

expression (nothing of the sort)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Though he's known for his comedies, his latest film is anything but.

olmasa

adverb (were it not for)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We would never have won but for your help.

(birşeyi) yapmadan edememek

verbal expression (find unavoidable)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I cannot help but notice the enormous coffee stain on the front of your white blouse.

son olarak

adverb (lastly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Last but not least, don't forget to ring me when you get there. Last but not least, I'd like to thank my husband for his support.

sadece

adverb (only)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I have nothing but admiration for people who can speak several languages.

yavaş ama emin adımlarla

adverb (making gradual progress)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Slowly but surely, we are making the garden look pretty.

rağmen, bile olsa, yine de

adverb (even so)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He hadn't eaten breakfast; still he was not hungry.

İngilizce öğrenelim

Artık but why'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.